Bütün baskılara, fiziksel saldırılara, korkutarak, sindirerek kazanma yöntemlerine, etik olmayan taktiklere, eşitsiz kampanya koşullarına karşın 16 Nisan referandumundan “hayır” çıkma olasılığı daha güçlü. Nedeni basit: 18 maddeli anayasa değişikliğini ön yargısız okuyan birinin neyin amaçlandığını görmemesi olanaksız. O nedenle “evet” cephesi umudunu anayasa değişikliğinin içeriğini anlatmaktan çok, “hayır” diyenleri susturmaya bağlamış görünüyor
Ya da “hayır diyenlerin de, evet diyenler gibi başımızın üstünde
yeri var” ile başlayıp sonrasında “ama onlar terörist, darbeci, vatan haini”
gibi çelişkili, tuhaf bir söylemle yaratılacak algıdan medet umuyor. Oysa bu
gibi algı operasyonları, “evet”le kurulacak yeni Türkiye’nin, keyfi bir tek
adam yönetimiyle yönetilecek karanlık bir ülke olacağı gerçeğinin üstünü
örtemiyor.
Gerçekleştirilmek istenen amacın, “evet”le yaratılmak
istenen Türkiye’nin ürkütücülüğü, bir “hayırlı” amaca hizmet etti. Geziden bu
yana görülmeyen büyük bir halk hareketi başlattı. Bu halk hareketinin içinde
değişik dünya görüşlerine sahip, siyasal yelpazenin her yanından gelen insanlar,
gruplar var. Kendiliğinden oluşan, lidersiz, geniş katılımlı, örgütsüz bir
hareket. Tek bir ortak paydası var: Demokratik bir Türkiye’de yaşamak isteği.
Baskının, korkunun olmadığı, özgürlüklerin serbestçe kullanıldığı, bağımsız bir
yargı tarafından güvence altına alındığı bir Türkiye. Bu hareket Türkiye’nin
her yanında “hayır” meclisleri kurdu. Geniş halk topluluklarının katıldığı
toplantılar düzenliyor, yaratıcı, cesur, sazlı sözlü, müzikli bir kampanya
yürütüyor. Polis baskısına, para militer güçlerin şiddet gösterilerine
aldırmadan sokağa çıkıyor. Hayır kampanyasıyla başlayan bu halk hareketi, hayır
sonrası dönemin de en büyük güvencesi.
“Hayır” oyundan sonra nasıl bir Türkiye olacak? Hayır
sonrası Türkiye’sinin bugünün Türkiye’sinden farklı olmayacağını, “hayır”
oyunun mevcut statükonun sürdürülmesi anlamını taşıyacağını düşünmek yanlış
olur. “Hayır” oyu birçok şeyi değiştirecek, birçok değişikliğin de kapısını
aralayacak.
Referandumdan hayır çıkması, her şeyden önce AKP’nin,
otoriter, demokrasiyle ilgisi olmayan, din eksenli, içine dönük, kendisi gibi
düşünmeyen herkesi yok edilmesi gereken bir düşman olarak gören,
kutuplaştırıcı, tek tipçi bir toplum yaratma projesine set çekecek. Siyasetin
AKP’nin gerçeklikten uzak hayal dünyasına göre yönetilmesine son verecek.
Siyasetin taşlarının yerine oturmasına, sağlıklı bir zemine kavuşmasına yol
açacak. Bu zemin demokratik yeni bir Türkiye’nin de kapılarını açacak
Bu amaçla “hayır” la sonuçlanacak referandumdan sonra, yeni
bir anayasa yapılmasına gereksinim var.
Referanduma sunulan anayasa değişikliğinin gerekçesi,
Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçilmesi sonucu bir fiili durumun ortaya
çıkmasının ve çift başlılığa yol açmasının doğurduğu sakıncaları ortadan
kaldırmaktı. Referandumdan “hayır” çıkarsa bu sakıncalar devam edecek. Mevcut
durumdan herkes şikayetçi. Bu duruma son verilmesi gerektiği üzerinde, farklı
nedenlerle de olsa, bir görüş birliği bulunmakta.O zaman mevcut sakıncalı
duruma son vermek için, Cumhurbaşkanı’nın Meclis tarafından seçildiği, yetkilerinin
azaltılarak sembolik bir nitelik kazandığı, düzeltilmiş ve güçlendirilmiş bir
parlamenter sistemi kuracak yeni bir anayasa yapılması, “hayırlı” bir
referandumdan sonra başvurulabilecek tek yol. Zaten, 2014 referandumu ve
Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçilmesi, 367 krizinin aşılması için
bulunmuş bir çözümdü. O koşullar bugün geçerli değil.
Yeni anayasa aynı zamanda, toplumsal barışı sağlayacak yeni
bir toplumsal sözleşme niteliği taşımalı. Herkesin farklılıklarıyla birlikte,
eşit ve özgür bir biçimde yaşayabileceği bir ortak zemin yaratmalı. Çoğulcu ve
katılımcı bir demokrasinin temellerini atmalı.
Referandumdan “hayır” çıkması, sadece anayasa değişikliğinin
reddi değil, aynı zamanda bu değişikliğe egemen olan zihniyetin de reddi
anlamını taşıyacak. Mevcut yönetim zihniyetinin reddi, doğru dersler
çıkarılırsa, Türkiye’deki siyaset anlayışında köklü bir değişime yol açabilir.
İktidar olmanın, tüm gücün tek elde toplanması ve çoğunluğun azınlığa tahakkümü
anlamına gelmediğinin nihayet anlaşılması gerekir. Demokrasinin güç
yoğunlaşmasına değil, güç paylaşılmasına dayandığı, bütün siyasal partiler ve
toplum tarafından kabul edilen bir gerçek olmalı. Siyasetin yenmek ya da
yenilmekle sınırlı,iki sonuçlu bir futbol maçı olmadığı, demokrasilerde siyasetin
uzlaşı amacına yönelmesi gerektiği kabul edilmeli. Düzeltilmiş bir parlamenter
sistemi kuracak yeni anayasa,bu ilkeler üzerine inşa edilirse,Türkiye’nin
çoğunlukçulukdan çıkarak çoğulculuğa dayanan yeni bir yönetim anlayışını
benimsemesi ve karşılaştığı iç ve dış sorunlara akılcı,barışçı çözümler
getirmesi olanağı doğar.
Böyle bir değişim, Türkiye’nin siyaseti savaş ekseninden
çıkararak barış eksenine oturtmasına, içeride ve dışarıda düşmanlarla çevrili
bir dünyada yaşamaktan çıkarak barışın, özgürlüğün egemen olduğu başka bir
dünyanın kapılarının açılmasına yol açacak.
Bütün bu konuların tartışılması ve “hayır” kampanyasında,
halka “hayır”ın sadece “evet”in yaratacağı olumsuzlukları önlemekle
kalmayacağı, aynı zamanda daha yaşanabilir bir Türkiye’nin kapılarını da
açacağının anlatılması önem taşıyor.
“Evet” karanlık ve umutsuzluk, “hayır” aydınlık ve umut
demek.
Rıza Türmen, T24
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com - www.lekolin.org - www.lekolin.net –
www.lekolin.info -www.navendalekolin.com -http://kursam.org/index.html-
http://kursam.net/index.html