“Özellikle mavi yakalı çalışanları çok daha yakından ilgilendiren bir kriz yaşayabiliriz. Ekonomik demokratik haklarını kaybetmemek için insanların verebilecekleri tepki mutlaka bu rejimin yarattığı başka mağduriyetlerle birleşecektir. Bu tepki sadece iş aş tepkisi olmaz. İş aş tepkisi mutlaka, işte Cumhuriyet değerlerinden tutun hukuksuzluğa, ifade özgürlüğünden tutun yargının bağımsız olmamasına, hukukun askıya alınmasına kadar duyulan bir dizi tepki ve mağduriyetle birleşir
Trump’ın ABD başkanı seçilmesi ile TÜSİAD’ın Erdoğan’a karşı
sesini yükseltme cesareti bulacağını söyleyen İktisatçı yazar Mustafa Sönmez’in
öngörüsü doğrulandı. Geçen iki hafta içinde ekonomik göstergelerdeki olumsuz
eğilim de güçlendi.
Çift Haneli Enflasyona Hazır Olun
Sendika.Org: Doların yükselişiyle birlikte kapıyı çalan
kriz halkı nasıl etkileyecek?
Mustafa Sönmez: Bu kur artışı ithal girdi kullanan birçok
sektörde bir maliyet enflasyonuna yol açacak. Bunu önümüzdeki aylardan itibaren
peyderpey görmeye başlayabiliriz. Kur artışından kaynaklanan bir fiyat
artışıyla enflasyon çarşıya pazara yansıyacak. Zaten Merkez Bankası da bunu
kabul etti. Dolayısıyla yüzde 6’lık, yüzde 7’lik hedeflenen enflasyonlar hak
getire, çift haneli enflasyonlar söz konusu olacak. Bir kere bunun bütün alt
orta kesimler üzerinde bir etki yaratacağı açık.
Bütün Sektörlerde İşten Çıkarma Bekleyebiliriz
Bu yüksek fiyat artışına karşılık gelir ayağında bazı
aksamalar, eksilmeler söz konusu olacak. Son seçimde seçim vaadiyle asgari
ücreti 1300 TL yapmışlardı, biraz da iç talep olsun diye. O 1300 liranın 100
lirasını devlet karşılıyordu. Bütçeden 10 milyar lira kadar bir harcama yapıldı
bunun için. İşverenin ödemesi gereken primleri devlet ödeyerek bunu sübvanse
etti. Bu destek de 2017’de kalkıyor. Dolayısıyla işverenlere böyle bir ücret
maliyeti gelecek.
Yanı sıra asgari ücret 100 TL daha artırılsa, 1400 TL
yapılsa bu asgari ücretin işverene maliyeti 2170 TL ediyor. Şimdi 2170 TL
maliyetle bu kriz şartlarında işveren işçi çıkarmadan istihdama devam eder mi?
Özellikle ekonomi daraldığı anda, burada peyderpey, eğer hava açmaz iklim
değişmezse bütün sektörlerden bir tensikat, işten çıkarma bekleyebiliriz.
İşsizlik ve Enflasyon Üst Üste Binecek
Bu ne demektir. Bu yüzde 11 diye açıklanan son resmi işsizliğin
her ay yukarıya doğru seyri demektir. 3,5 milyon olarak açıklanan resmi
işsizlere her ay 100 binlerin eklenmesi demektir. Mutlaka sanayi kesiminden,
inşaat kesiminden, hizmetler kesiminden, hem mavi yakalı hem beyaz yakalı
işsizler olacaktır.
Dolayısıyla toplumu bir yandan yükselen enflasyon bir yandan
da yükselen işsizlik problemi ile karşı karşıya görebiliriz önümüzdeki
günlerde.
Dayanıklı Tüketim Mallarında Ciddi Talep Düşüşü Var
Sektörel olarak bakıldığında, bu tabii sektörden sektöre
fark edebilir. Bunun şimdiden izlerini görüyoruz. Sanayide özellikle birtakım
sektörlerin daha ciddi kan kaybı olduğunu görebiliriz.
Mesela?
Dayanıklı tüketim mallarında mesela çok ciddi bir talep
düşüşü var. Beyaz eşya satışları son derece düşmüş durumda. Çünkü insanların en
çok en kolay vazgeçebilecekleri, erteleyebilecekleri harcamalar dayanıklı
tüketim malları vs’dir. Yani otomobil almayı ertelersiniz, beyaz eşya
yenilemeyi ertelersiniz, televizyonu yenilmeyi ertelersiniz ama gıdadan,
zorunlu giyimden, kiradan çok kolay vazgeçemezsiniz.
AVM’ler Zorda, Beyaz Yakalı İşsizliği Kendini Hissettirdi
Dolayısıyla böyle iç pazara dönük sektörlerde bir düşüş var.
Nitekim AVM’lerin cirolarına bakıldığında, perakende sektörüne bakıldığında,
belli düşüşler hemen görünüyor. Orada özellikle yüksek kiralarla baş edemeyen
perakende sektöründe ciddi bir dökülme var ve oradan kaynaklanan ciddi bir
beyaz yakalı işsizliği hemen kendini hissettirdi.
Sanayi tabii esas önümüzdeki zaman dilimi içerisinde ciddi
sıkıntıya girebilir. Çünkü özel sektör firmalarının net 211 milyar dolar
borçları var, döviz açıkları var. Bu kur artışlarıyla beraber bu firmaların
bilançoları çok ciddi zarar yazmaya başladı. Bununla ayakta kalmaları çok zor.
Dolayısıyla bu firmaların çalıştıkları bankalar ayrıca bu firmaları köşeye
sıkıştırabilir. Kendilerini kurtarmak açısından kredilerini geri çağırabilir.
Ve bu firmalarda irili ufaklı önemli dökülmeler başlayabilir.
Her Sektörde Firma Dökülmesi Muhtemel
İnşaat sektöründe keza, konut satışları vergi indirimleri ve
faiz teşvikleriyle biraz canlandırıldı ama bu kur şoku, özellikle Avrupa
Birliği’nin Türkiye hakkındaki Avrupa Parlamentosunun müzakereyi dondurma
kararının arkasından taleplerde önemli gerilemeler olur.
İç talep gerilemesini telafi edecek bir dış pazar da yok.
Çünkü hem Avrupa’da ekonomi sıfır büyüme halinde ve talep yok hem de Ortadoğu
pazarlarında önemli bir düşüş yaşandı. Dış talep olmadığı için bütün umut iç
talepte. İç talepte de kemer sıkmaya, tasarrufa ya da mecburen harcamamaya
doğru bir yöneliş olduğu zaman bunu kaldıramayacak kesimler açısından her
sektörden önemli bir firma dökülmesi olabilir.
Sermaye Kıdem Tazminatına Yönelik Düzenleme Talep
Edebilir
Bunların koşullara uyum sağlamak için geçmiş krizlerden de
bildiğimiz, yaptıkları ilk şey, önce işçilere ücretsiz izin vermek, daha sonra
geri alamıyorsa tensikata başvurmak… Burada el freni sadece kıdem tazminatı
meselesidir. Bunu da belli ölçülerde aşmanın yolunu arayacaklar ya da
hükümetten belki belli kolaylıklar isteyecekler. Kaç zamandır istedikleri bir
şeydi bu kıdem tazminatı frenini kaldırmak. Burada belki yılda 30 günlük
tazminat yükünü yılda 15 güne indirecek bir düzenleme isteyebilirler hükümetten.
Çalışan sınıfların yüz yüze kalabilecekler sorunlardan biri bu.
İşsizlik Oranı Daha da Yükselebilir
Dolayısıyla burada hem enflasyondan veya gelirlerin
yeterince yükselmemesinden dolayı bir pahalılık şikayeti, hem de işten olmak ve
iş bulamamak durumu açığa çıkabilir. Bir işten olmak var bir de dışarıdaki 3,5
milyon insanın geleceğe dönük iş umutlarının kalmaması var. Hele ki gelirin
azalması durumunda ev kadınlarının, ayrıca yeni mezun olacakların işgücü
piyasasına girmesiyle beraber işsizlik oranı daha da yükselebilir.
Dolayısıyla burada alt sınıflarda ciddi bir deprem hali
kaçınılmaz gibi görünüyor. Şimdi buna nasıl bir tepki verirler o ayrı bir
hadise.
Metalde geçen yıl zaten bir rahatsızlık vardı. Bütün o baskı ortamına rağmen Türk Metal’e yönelik bir
isyan biçiminde gelİşti. Hem metal sanayicileri bölündü hem de metal işçisi
üzerindeki Türk Metal tahakkümü kısmen kırılır gibi oldu. Dayanıklı tüketim
mallarında bir sorun varsa, bu demek ki buraya da yansıyacak. Hatta ufak ufak
hareketlenmeler de var. Burada Türk Metal’in bile grev ilan etmek zorunda
kaldığı bir durum…
Erdemir var mesela. Erdemir yassı metal ürettiği için bütün
beyaz eşyaya, otomotiv sektörüne çalışıyor. Orada talep düşmesi halinde, mesela
2008-2009 krizinde yine Erdemir işçilerine “Ya tensikat ya tenzilat” deyip,
bırak ücret artırımını, ücret indirimini bile zorlamışlardı. Benzer şeyler
bütün sektörlerde olabilir. Baktığınızda aslında bütün sektörler okkanın
altında.
Mega Projeler Hazineye Büyük Yük Bindirecek
Geçen söyleşimizde mega projelerin finansmanında sorun var
diyordunuz.
Orada hala sorun var. Hem döviz borçları, hem devletin
taahhüt ettiği garantiler var. Yani, bir, o projelerin bitirilmesi ile ilgili
sorun var. Bir de bitirildikten sonra işletilmesi ile ilgili sorunlar var.
Şimdi mesela 3. havalimanının yüzde 20’sini ancak bitirmiş
olmalılar. Geri kalan yüzde 80’lik bölümü var. O çark büyük ölçüde krediyle
dönüyor ve kamu bankaları bu işe memur edildi. Kamu bankaları ciddi risk
yüklendi. Ayrıca döviz borçlanmaları var. Bütün bunlar o projelerin
tamamlanması konusunda ciddi problemler olacağını gösteriyor.
Bir de işletmeye alınmış, mesela 3. Köprü gibi, aralık
ayının sonun açılacak Avrasya Tüneli gibi devletin verdiği garantilerden dolayı
hazinenin gireceği yükler var. Ne diyor devlet: Şu kadar araç geçmezse ben
vereceğim. Şu kadar köprüden tünelden araç geçiş garantisi veriyor. Bunlar
olmadığı takdirde ben karşılayacağım diyor. Üstelik bunlar döviz üstünden
taahhütler. Bunlar hep hazineye yük olacak. Ayrıca devletin garanti ettiği,
bunların kullandığı krediler var. Bu kredilerin geri dönüşünde sorunlar
yaşanırsa bütün bunlar hazineye ayrıca yük olacak.
211 Milyar Dolar Açık Var, Banka Sistemi de Sarsılır,
Sorun Devletin Kucağına Oturur
Özet olarak yani hem bu mega projelerde ciddi hazine yükü
söz konusu olabilir. Hem özel sektör firmaları borç yükümlülülklerini geri
ödeyemedikleri takdirde bankaları aşağı doğru çekebilirler. Çünkü bu 211 milyar
dolarlık döviz açığının önemli bir kısmı içerideki bankalarla ilgili. Ayrıca
dışarıdaki bankalar var, bir de ithalatçıların alacakları var. Bu ister istemez
bir banka sektörünü de sarsar.
Böylesi durumlarda devlet kenarda durmaz. Yani bu gider
devletin kucağına oturur. Ve kamu maliyesi önemli açıklar vermeye başlar. Kamu
maliyesi açık vermeye başlayınca, ekonomi de küçülünce hem vergi gelirleri
düşer hem de zaruri harcamalar yerine getirilmemeye başlanır. Mesela SGK önemli
açıklar verir. Sağlık harcamalarında hizmet kalitesi düşer ya da insanları
sağlık harcamalarına katılmaya zorlarlar. O anlamda zincirleme olarak özel
sektör, banka, en son da devletin içine çekileceği bir yangın bir sarmal pekala
mümkün görünüyor.
Emekçi Tehdit Altında ve Örgütsüz
Çalışan kesimin çok ağır kayıplara uğrayacağı açık. Şimdi
burada önemli olan bu kayıplara karşı emek kesimi ne kadar hazır. Ne kadar
örgütlü. Şimdi buna baktığımızda “maalesef” demek durumundayız. Çünkü 18 milyon
ücretli görünüyor Türkiye’de. Bunun hadi 3 milyonu kamu kesimi, biraz örgütlü
ve biraz iş güvenceli olsun. Geriye kalan 15 milyonun 1-1,5 milyonu ancak
sendikalı durumda. Ve bunların da önemli bir kısmı Türk İş’te bloke edilmiş
durumda.
Bir de Hak İş’te…
Ve Hak İş’te. Bunlar ikisi de hükümete ya da rejime payanda
kurumlar haline getirilmiş. Bir anlamda rehin alınmış, dolayısıyla bu örgütlülük
içerisinde kayıplara nasıl reaksiyon vereceklerini de bilmiyoruz. Pekala
işyerlerindeki olası tepkiler de bu sendikalar tarafından bloklanabilir. Böyle
bir durum maalesef söz konusu.
2001’i Aşan Bir Kriz Kapıda
Ama belli olmaz, yani dip dalgalar, dip direnişler… Bütün
bunlar da çok muhtemel, çünkü yaklaşmakta olan dalga hiç küçük değil. Belki de
2001’de yaşanandan daha büyük. Onu söyleyebiliriz. Çünkü 2001’in krizi esas
olarak bir kamu maliyesi kriziydi. Ve içi boşaltılmış bankalardan dolayı bir
finans kriziydi. Reel sektöre yansıması dolaylı oldu. Bu kez işin odağında
bizzat özel sektör var ve hem sanayi hem hizmet kesimi var. Yangın oradan
başlayacağı için etkileri çok daha büyük olabilir. Yani reel sektörden başlayan
bankalara yayılan, oradan kamu maliyesine yayılan bir yangın söz konusu
olabilir. Bu anlamda çalışan kesimi, özellikle mavi yakalı çalışanları çok daha
yakından ilgilendiren bir kriz yaşayabiliriz.
Aslında emekçiler bir dizi eylemle sahne alıyorlar. Son
dönemden bir örnek olarak Üsküdar’daki EMAAR işçilerinin eylemi ilginçti.
Demirtaş’ların tutuklanmasına karşı sokağa çıktılar. Ama biliyoruz ki binlerce
işçinin çalıştığı EMAAR’da İnşaat İşçileri Sendikası’nın iş kazalarına ve
ücretlerin ödenmemesi gibi durumlara karşı yürüttüğü çalışmalar var. İnşaat
işçileri bir yandan da sendika üyeliği anlamında çok örgütsüz ve Kürt kökenli
işçiler. Sendikaların geleneksel anlamdaki etkinliğinin dışında, siyasal
tepkilerle sınıfsal tepkilerin iç içe geçtiği emekçi refleksleri karşımıza
çıkabilir…
Evet, ekonomik demokratik haklarını kaybetmemek için
insanların verebilecekleri tepki mutlaka bu rejimin yarattığı başka
mağduriyetlerle birleşecektir, bu kaçınılmaz. Bu tepki sadece iş aş tepkisi
olmaz. İş aş tepkisi mutlaka, işte Cumhuriyet değerlerinden tutun hukuksuzluğa,
ifade özgürlüğünden tutun yargının bağımsız olmamasına, hukukun askıya
alınmasına kadar duyulan bir dizi tepki ver mağduriyetle birleşir. Bunun pür iş
aş ve ekonomik bir tepki olması mümkün değil. Bu diğer mağduriyetlerle ekonomik
mağduriyetler diğer siyasi ve kültürel mağduriyetlerle, aidiyet kimlikle ilgili
mağduriyetlerle mutlaka birleşir.
Krize Karşı Emekçi Tepkisi Kendiliğindenliğe Bırakılamaz
Buna müdahil olmak gerekir. Yani böyle bir muhalefet
kendiliğindenliğe bırakılamaz. Burada demokratik muhalefet aktörü kim varsa,
partiler, gruplar bunu böyle örgütlemek durumundalar. Yani buna böyle bir biçim
verilirse ve böyle bir yan yana geliş, yol arkadaşılığı oluşursa, bununla baş
etmenin, bunun üstünden kayıpları geri almanın imkanları söz konusu olur.
Aksi takdirde, böylesi krizleri kendiliğinden bir kaos
çıkarması ya da insanları kendiliğinden bir tepkiye ve kazanımlara götürmesi
gibi bir beklentide olmak son derece yanlış olur. Çünkü böylesi kaos
durumlarında Tayyip Erdoğan bunu ifade etti, “yüzde 11 işsizlik var” dedi.
Sanki bunu yaratan başka biriymiş gibi. Ama şöyle bir hesap içinde olabilir.
“Bu hükümet, parlamento, parlamenter düzen problemleri halledemiyor. Karar
alamıyorlar, yönetemiyorlar. Bu işsizliği de, pahalılığı da bana yetki verirseniz,
beni başkan yaparsanız, ben hallederim” gibi bir söylem de geliştirebilir.
Umutsuz kitleler, krizde canı yanmış kitlelerin bir kısmı buna kanabilir de.
Bu söylem daha çok işler yolundayken işe yarıyor gibi. Ama
son dönemde Tayyip Erdoğan’ın başkanlık zorlamasıyla işlerin kötüye gittiği
gibi tersine bir algı da oluşmaz mı, hele de AKP içinden çatlak sesler de
ortaya çıkıyorken…
Bu bir ihtimaldir. Buna açık kapı bırakmak lazım. Yani
mutaka olur demiyorum ama eğer doğru siyasi müdahaleler yapılmazsa bu damar
işleyebilir. Bu damar zorlanabilir. Çünkü ülkede bir özgür medya yok, ellerinin
altında tuttukları bir medya var. Bunların üstünden bunu işleyebilirler. Tabii
bu yetkiyi, bu vekaleti verseler bile ben beklentilere bir cevap
verilebileceğini sanmıyorum. Ama en azından o zevat bu söylemi sürdürerek
istediği hedefe ulaşabilir. Buna o açıdan dikkat etmek lazım.
Bu Krizden AKP Sermayesi de Azade Değil
Kuşkusuz bu işin nereye büküleceği, hangi mecraya akacağını
belirleyecek bir dizi dış ve iç etken var. Dış dinamikler var. İçerde hem emek
ve sermaye arasındaki bilek güreşi hem sermayenin kendi içindeki bilek güreşi
sonuçları belirleyecek. Yani bu sermayenin özellikle organik kesiminin de
şikayetleri mutlaka olacak. Çünkü bu krizden onların azade olması mümkün değil.
2009’da 67 milyar olan döviz açığı 2016’da 211 milyar dolara
çıktı, üç kat arttı. Şimdi burada kim borçlandı? Burada MÜSİAD’cısından tut
TÜSİAD’cısına kadar herkes borçlandı. Bu ustalık dönemi gazına gelip.
Dolayısıyla böyle bir döviz açığı bütün sermaye kesimlerini kapsıyor. Burada
hani “Bize dokunmaz ya da biz kayırılırız” beklentisi içinde olanlar olabilir.
Ama bu mesele kayıracak kadar kaynak var mı, öyle bakmak lazım, ayrıca böyle
kaotik bir ortamda herkes kaybedebilir. O nedenle ben bu süreçte AKP içinde de
MÜSİAD’ı temsilen ciddi kırılmalar, çatlamalar, saflaşmalar olmasını ihtimal
dahilinde görüyorum.
Şu anki çatlak sesler onun yansıması olabilir mi?
Bir anlamda evet, onlar duyulmaya başlandı. Hükümetin
içinden bazı kesimlerin “Avrupa Birliği ile ilişkileri bu kadar germeyelim,
bağları bu kadar koparmayalım, bunu efort edemeyiz” demesi önemlidir,
anlamlıdır. Bu sesler artabilir.
Bu Kriz Ağırlıkla Politik Gerekçesi Olan Bir Krizdir
Şu görüldü ki bu kriz ağırlıkla bir politik gerekçesi olan
krizdir. Yani ekonomik olarak alınacak önlemler bu krizi aşmaya yetmez. Çünkü
bu sonuç olarak dış sermayenin Türkiye’den soğuması geri gitmesi ve
gelmemesidir. Bu iştahsızlığın nedeni de Türkiye’deki ekonomik kırılganlıklar
değil sadece, ama Türkiye’de politik risklerin yükselmesi, jeopolitik risklerin
yükselmesidir.
Politik risklerin yükselmesini Avrupa Birliği müzakereleri
dondurma şeklinde ifade etmiştir zaten tescillemiştir. O nedenle hukuk, insan
hakları, yargı bağımsızlığı, ifade özgürlüğü bu alanlarda bu ihlallerle ilgili
geri adımlar atmadıkça Türkiye’nin imajı düzelmeyecektir. İmaj düzelmedikçe de
ihtiyaç duydukları dış sermaye akışı olmayacaktır.
İç Kavga ve Saflaşmalar Artabilir
Şimdi hükümet içinde bunun ayırdında olan belli kesimler
vardır. MÜSİAD ya da hükümete yandaş sermaye içinde, pek sesi çıkmayan TOBB
içinde kesimler vardır. Bunlar bu uyarıları daha yüksek sesle yapmaya
başlayacaklar.
Bizim Avrupa Birliği’yle olan ilişkileri koparmamak için
politik olarak biraz havayı yumuşatmamız, geri adım atmamız gerekebilir ki
nitekim işte OHAL’in uzatılmaması üstüne hem başbakandan sesler duyulmaya
başlandı, idam kararı vs ile ilgili geri adımlar atılmaya başlandı. Mehmet Ali
Şahin HDP’li milletvekillerinin salıverilmesinin mümkün olduğuna dair şeyler
söylemeye başladı. Bunlar biraz daha artabilir. Dikine dikine gitmek yerine
böyle esnemeler, bunun üstünde iç kavgalar artabilir, saflaşmalar artabilir.
Bunun üstünden örgütlenmeler de olabilir. Bunu ihtimal dışı bırakmamak lazım.
Bütün bunlara gebe görünüyor gelecek. sendika.org
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com - www.lekolin.org - www.lekolin.net –
www.lekolin.info -www.navendalekolin.com -http://kursam.org/index.html