Resmi kayıtlardaki adı Recep Tayip Erdoğan’dır. Kökeni, inancı ve nereden geldiği fazlasıyla karışıktır. Rivayet edilir ki İstanbul Kasımpaşa’da doğup-büyümüştür. Kendi anlatımına göre ailesi çok fakir olduğundan yaşamı yoksulluk içinde geçmiştir. Simit-su vb. satarak hayata tutunmuştur. Bir ara kısa yoldan zenginleşme hayaliyle futbolculuğa ilgi duymuş, az-biraz uğraşmış, ama tutunamamıştır. Sonra siyaset ilgisi gelişmiştir.Milli görüş ve Akıncılarla ilişkilenmiş, buralarda siyaset yapmıştır
Nam-ı değer Erbakan Hoca’nın elini-eteğini öpen “sadık” bir
öğrencisi olarak sivrilince, Partinin İstanbul il başkanlığına getirilmiştir.
Bu görevdeyken partisi adına Kürt sorununa ilişkin bir araştırma yapmıştır.
Araştırma raporunda çözüm seçeneği olarak federasyonu önerince dikkatleri
üzerine toplamayı başarmıştır. Ayrıca bu araştırmada Kemalistlerin, Kürtlere
karşı işlediği suçların kabarık dosyası ile karşılaşmıştır. Bunun siyaseten
yükselmek ve rakiplerini alt etmekte bulunmaz bir hazine olduğunu keşif
etmiştir. Her sıkıştığında kullanacağı tükenmez bir sermaye olduğunu bilincine
ve yüreğine kazımıştır. Sonrasında salya-sümük bir tarzda “bacılarımın
başörtüsüne el uzattılar” ve “Dersim’de-Diyarbakır cezaevinde Kürt kardeşlerime
zülüm yaptılar” ajitasyonu ile bu alanı sürekli istismar etmiştir. Her ihtiyaç
duyduğunda bir sermaye olarak kullanmıştır.
Reis, Öptüğü Eli
Isırmış ve ‘Gömlek Değiştirerek’ İhanet Etmiştir!
Kemalistlerin tarihsel suçlarını teşhir etmek, zulüm ve
sömürüye dayalı sistemin ürettiği mağduriyetleri istismar etmek üzerine kurduğu
stratejiyle etkisini her geçen gün artırmayı başarmıştır. Bu konuma gelince o
güne kadar öptüğü eli ısırmış ve “gömlek değiştirerek” şeyhine ihanet edip
kendisi liderliğe soyunmuştur.
Erdoğan’ın Tarzında ya da Tarsızlığında;
Makyavelli’nin:‘Amaç, Her Aracı Meşru Kılar’…
Fouchen’in: ‘İktidar olmak ve Orada Kalmak için Kötülüğün
Sıradanlaşması…’
Hitler’in: Faşizan Milliyetçiliği…
Liderlikte, biraz Makyavelli’nin “amaç, her aracı meşru
kılar” felsefesini, biraz Hitlerin faşizan milliyetçiliğini, ama daha fazlada
Fouchenin iktidar olmak ve orada kalmak için kötülüğü sıradanlaştırması,
sınırsız pragmatizm, komplo-entrika, ilkesizlik, yalan, hile, ahlaksızlık,
yüzsüzleşme, hırsızlık, fırsatçılık, sinsilik ve rakiplerini bir birine
kırdırmasını kendine örnek almıştır. Bu üç ayrı liderlik örneğinin sentezinden
Türk tipi ucube bir liderlik tarzı şekillendirmiştir. Çıkış süreci Türkiye’de
siyasi yozlaşmanın tavan yaptığı, siyasi partilerin ve liderliklerin her
yönüyle aşıldığı, ekonomik kriz ve ahlaki çöküntünün tüm hayatı çepeçevre
sardığı günlerdir. İçteki bu kaotik tablo ile dışta, Uluslararası güçlerin
ılımlı İslam ve büyük Ortadoğu projelerinde ihtiyaç duydukları taşeron
arayışının birleşmesi Türk tipi ucube liderliğin çıkış zeminine dönüşmüştür. Böylece o “gömlek değiştirip millî görüşü, radikal”
düşüncelerini bir yana bırakmış, o güne kadar küfür etiği Siyonist
kuruluşlardan ödül almaya başlamış, içte ordu ile özdeşleşen Kemalist vesayete,
dışarda ise “aşırılıklara karşı mücadele” eden “demokrasi ve özgürlüklerin
savunucusu” bir lidere dönüşmüştür. Bu duruma denk söylemlerle uluslararası
dayanak oluşturduğu oranda içte iktidarını güçlendirmiştir. İktidarının ilk
yıllarında üç “y” ye karşıtlık temelinde yaratığı illüzyonla ılımlı İslamcı,
liberal, demokrat, muhafazakâr, ütopyasını yitirmiş sol, ümmetçiliğin
etkisindeki Kürtlerin önemli kısmı, etnik-dini azınlıklar vb. toplum
kesimlerini etrafına toplayarak adeta bir cephe oluşturmuştur. Bu kesimler
kraldan-daha kralcı kesilerek her kesin kayıtsız –şartsız Erdoğan’a destek
vermesini savunmuş, karşı çıkanları suçlamamaktan sınır tanımamışlardır.
‘Lağım Medyası’ Kuruluyor!
Kendi cephesini oluşturduktan sonra hızla bunun basın-yayın
ve iletişim ağını inşa etmiştir. Böylelikle cemaatin isimlendirmesi ile havuz,
gerçekte ise lağım medyası ortaya çıkmıştır. Devasa bir ağa sahip bu medyanın
temel misyonu Erdoğan’a teslim olmayanlara karşı gerçeği karartma ve onur
cellatlığı yapmadır. Bu süreçte Erdoğan’ın yeşil faşizmi hızla kurumsallaşmaya
girişmiştir. Böylelikle dışta dengeleri ve çelişkileri iyi gözlemleyerek,
bunlardan yararlanma, içte ise etnik, dini mezhepsel, sosyal vb. farklılıkları
kaşıma, bir-birine karşı kışkırtma-kullanma ve toplumu bölüp-parçalayarak
yönetme dönemini başlatmıştır. Bu dönemde başta İçişleri olmak üzere birçok
bakanlığı cemaate teslim ederek, mutlak iktidarı önündeki engelleri
operasyonlarla bertaraf etmeye girişmiştir. Ergenekon’la Kemalistler ve eski
statüko sahipleri hedeflenmiştir. Casusluk, Balyoz vb. davalarla operasyon
kapsamına Türk ordusu da alınmıştır. Bu seriye KCK operasyonları ile on
binlerce Kürt ve tüm sol gruplar da dahil edilmiştir. Erdoğan, Cemaat ve
emirlerindeki lağım medyası tüm operasyonları geçmişte halka karşı işlenen
suçlar ve teröre karşı olarak pazarlamış ve toplumun önemli kısmına kabul
ettirmiştir.
Ergenekon, Balyoz-Casusluk vb. operasyonları ile bir yanda
eski statüko sahiplerini kendisi için engel olmaktan çıkarırken, diğer yandan
devletin Kürt halkına, sol kesimlere, azınlıklara karşı işlediği suçları afişe
edip, bunlara mal ederek toplumun aklını çelmeye çalışmıştır. Bunda oldukça da ‘başarılı!’
operasyonlar derinleşmiştir. Cemaat bu operasyonlara hırsızlık yaparken suçüstü
yakaladığı Erdoğan’ı da almak isteyince tılsım bozulmuştur. Erdoğan, yapılanları
eski suç ortağının vefasızlığı ve darbe çabası olarak tanımlamıştır.15 Temmuz’dan
sonra ise yüzündeki maskeleri söküp atarak ilk kez gerçek kimliği ile toplum
karşısına çıkmıştır.
O şimdi artık su-simit satarak hayatını kazanan ve kısa
yoldan zengin olmak için futbolcu olmak dahil bir çok çareye başvuran bir
yoksul değildir. Nerden ve nasıl bulduğu devlet sırı olan zenginliğin
sahibidir. Oğulları filo-filo gemi alan, milyonlarca dolar ve avroyu evde
istifleyen, kaynağını ve miktarını açıklayamadıkları büyük mal varlığına sahip
zenginlerdir. Kendilerine ait yatlar-katları vardır. Bankalarda ve evlerde
istiflenmiş paralarının haddi-hesabı yoktur.
Öyle ki gidişat “adam çalıyor ama iş de yapıyor” noktasına bizzat lağım
medyası ağzı ile algılar yaratılarak vardırılmıştır! Yani yüzsüzleşme
normalleşmiş, kötülük sıradanlaşmıştır.
Aziz Nesin Yaşasaydı Zübük Karakterini Tekrar Gözden
Geçirirdi!

Erdoğan, dünyada en zengin liderler sıralamasının en üst
sırasındadır. Siyasal olarak günde birkaç kez takla atmaktadır. Bukalemun
tanımı bile onu tarif etmekten aciz kalmaktadır. Rüzgârın yönüne göre konum
almaktadır. Fırıldak gibi durmadan dönmektedir. Sabahtan-akşama görüş, düşünce
değiştirmektedir. Bir mevsim milliyetçi kesiliyor. Sonraki mevsim milliyetçiliği
ayakaltına alıyor. Bir başka mevsim AB yanlısı özgürlükçü oluyor, sonra bunun
tam zıddı ulusalcı söylemlere sarılıp, idam cezasını pazarlamaya başlıyor. Bu
anlamda milliyetçi desek değil, solcu-özgürlükçü hiç değil. İslamcı gömleğini
çıkaralı yıllar oldu. Böylece Aziz Nesin’in “Zübük” karakterini bile cebinden
çıkaracak kadar kıvrak, esnek, çıkarcı, sinsi,
üçkağıtçı, dönmekte mahir ve aynı anda her şey olabilen biri haline
gelmiştir.
İktidarı boyunca herkesle bir biçimde yolu kesişmiş, onların
sorunlarına eğilip -çözecekmiş gibi yapmış, istismar etmiştir. Her çevre ve
kesimle ilişkilenmiş, hepsine göz kırpıp-kandırmış, yalan söylemiştir. Kendisi
ile ilişkilenen herkesi hile ve komplo ile tanıştırmıştır. Yalan, hile,
komplo-entrika ve her türlü alçaklıkla tüm devlet gücünü ele geçirmiştir.
Devlet gücünü ele geçirince kendisinin tanrısal olduğuna inanmaya başlamıştır.
Böylece her şeyi “en iyi bilen, yapan” ve karşısında asla itiraz istemeyen bir
konuma yükselmiştir. Bu konumuyla açık-
aleni, faşist bir diktatörlüğe yönelmiştir. Çevresinde kümelenen inanan-yâda
inanmayan yalaka takımına ve lağım medyasına göre o, her şeyi düşünen-bilen,
dile getiren ve yapan dahi ve omurgalı bir Reistir.
Kendisini iyi tanıyan ve yakın döneme kadar aynı yolda
beraber yürüdüğü cemaat onu “Başçalan” olarak isimlendiriyor. Kemalistler
muhtereme “diktatör bozuntusu” diyorlar. Kürtler, aleviler ve solcular ise
kendisine kısaca Yezit sıfatını layık görüyorlar. Kendisi ömrünün önemli
kısmını gerçek kimliği, kişiliği açığa çıkmasın diye dilini ısırarak, susarak
yaşamıştır. Kılıktan-kılığa girmiştir. Gittiği her ortama ayak uydurarak,
oranın gerektirdiği maskeyi takarak yaşamıştır. Yılar sonra ilk kez, dinci,
özgürlükçü, duygusal, hümanist, adil, ilkeli, yoksul, dürüst vb. maskelerinin
tümünü yüzünden söküp atarak, gerçek kişiliği ve kimliği ile toplum karşısına
çıkmıştır. Bu nedenle şimdi daha yalın, sade, doğal ve hakikidir. Bundan dolayı
da toplumun önemli kesimi için katlanılması imkânsız bir nefret merkezidir.
Erdoğan, iki tercih ile karşı karşıyadır. İlki yeniden
2002’ye dönmek, reformist maskesi ile kitleleri kandırmaktır. İkincisi ise açık
aleni bir biçimde Saddamlaşmak, bunu ucube bir başkanlık sistemi haline
getirmektir. Her iki durumda Erdoğan için gelecek vaat etmiyor. Bu nedenle
düşüş hikâyesi hazin ve çok dramatik olacağa benziyor.
Can Toprak
Kürdistan Stratejik
Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com -
www.lekolin.org - www.lekolin.net – www.lekolin.info -www.navendalekolin.com
-http://kursam.org/index.html